Dünya da teknoloji çağının iyice ilerlemiş olması, digital altyapıların son derece yüksek teknolojilere sahip olması, son dönemde üretilen cep telefonlarının kameradan fotoğraf makinesine, veri saklamadan oyun konsolu haline dönmesine kadar birçok özellik içermesi, toplumu adeta cep telefonuna tutsak etti.
Her model ve çeşitli özelliklere sahip, herkesin zevki ve bütçesine göre telefon üretilmesi ve bunlara sahip olmanın artan fiyatlara göre oldukça kolaylaşması tam bir telefon çılgınlığını da beraberinde getirdi.
Bunun sonucunda ise 78 milyonluk ülkede son verilere göre neredeyse nüfus kadar 73-74 milyon cep telefonu abonesi ve sahibi olması, nüfusun 10-11 yaşına kadar telefon kullanamayan çocuklar ve hiç telefonla tanışmamış ve kullanamayacak durumda olan yaşlı nüfusu çıkardığımız da, neredeyse kullanacak çağdaki nüfus başına en az bir olmak üzere, iki ve üçe kadar çıkabilmesi bu tüketim çılgınlığının başka bir boyutunu ortaya koyuyor.
Günümüzde artık olmazsa olmaz olan ve çok fonksiyonlu olmaları nedeniyle yaşamımızın adeta vazgeçilmezi olan cep telefonları beraberinde bir çok olumsuzluğu da peşinden getiriyor.
Her gün haberleri izlerken duyduğumuz ve okuduğumuz da gazete manşetlerini süsleyen, “cep telefonu ile uğraşırken araba alında kaldı, selfi çekerken uçurumdan yuvarlandı, kuşları çekmek isterken kayalıklara sıkıştı” gibi en olmadık kazalar da hayatımızın bir parçası haline geldi dolayısıyla.
Ancak bunların yanında en olmadık ve zamansız yerlerde susmamacasına çalan cep telefonları ise insanı adeta sinirden çıldırtıyor. Hasta başında, banka kuyruğunda, toplu taşım araçlarında, sessize alınmaları gereken toplantı, cami içi ve cenaze namazları gibi insanların azami dikkat etmesi yerlerde bir anda yükselen ve en olmadık melodilerle çalan ses tüm sinir sistemimizi alt üst etmeye yetiyor da artıyor. Birde en duymamamız gereken özel hayatıyla ilgili sorunları, adeta çevreye duyururcasına yüksek sesle konuşma kabalığını ise saymıyorum.
Beni bu yazıyı yazmaya iten neden ise bu hafta Cuma namazında şahit olduğum olayın saygısızlığı ve çirkinliği idi. Namaz başlamadan gelen, son derece modern hatta entel diye tabir edeceğimiz, biz yaş grubu ilerde olanların gıpta hatta biraz da kıskançlık! ile bir daha olamayacağımız yıllarda olan iki genç kardeşimizin yaptıkları, onları camide görmenin güzelliği ile örtüşmedi.
Geldikleri andan itibaren oturdukları yerde telefonlarını kapatmadan, tam tersine tüm sosyal medya hesaplarındaki iletilere, resimlere güzelce baktılar. Hatta bir tanesi daha da ileri giderek, ilk sünnetten sonra gelen Cuma hutbesi okunurken, neredeyse tüm geçmişini gözler önüne sermeye devam etti. Resimlere baktı, mesajlar çekti, neredeyse bir şarkı dinlemediği kaldı.
Behey güzel evlat, ne güzel Rabbimin huzuruna gelmişsin çağrıya uyup. Orada tek yapman gereken tüm kalbinle ona teslim olduğunu hissetmen ve hissettirmen. 20 dakika bilemedin yarım saat o sosyal mecradan uzak kalman merak etme sana bir zarar vermez. Kimsede 20 dakika yoksun diye seni merak etmez. Ha bir hastan olur, acil bir çağrı beklersin, ona bir şey demem. Alırsın telefonunu sessize, ilk fırsatta çıkar gereğini yerine getirirsin, hem de böylece kimseyi rahatsız etmemiş olursun. Ha sana nemi diyorsunuz, o zaman orada benim konsantrasyonumu bozmaya hakkı yok derim. Yoksa meraklı değilim onun telefonu ile oynamasını izlemeye gözümün ta önünde.
Lütfen sadece biraz saygı. Yeniden buluşabilmek dileğiyle. 25.04.2016